12 Haziran 2010 Cumartesi

Paris My Lord...


Beş yaşında bir kız çocuğunun hayran olduğu dayısından fransızca hikayeler dinlemesiyle başlayan özlem, yıllarca rüyalarında sürmüş; bu şehrin sokaklarında uzun yıllar yürümüş,bir sürü dükkana girip çıkmış, bir çok insanla konuşmuş, bazen de kaybolmuş ve bu rüyalarını hiç unutmamış...her gün mutlaka sabah ve akşam ajans france press'i şiir dinler gibi dinlemiş, her dinleyişinde bu dil 'aşk gibi''lafını sarf etmeden içi rahat etmemiş, sonra iki yıl fransızca kursuna gidip bu sevdayı anlamlandırmaya başlamış, yirmi yıl geçmesine rağmen kitaplardaki diyalogları unutmamış,ister istemez fransız kadınları gibi giyinip, öyle davranmaya meyl etmiş...ama hep de bir endişesi olmuş görememekle ilgili...aradan kırk yıl geçmiş; hayatındaki bir sürü hesabı görmüş ve kararını vermiş...

Yukarıda gördüğünüz bu fotoğraf; işte o kız çocuğunun elinde bavulu metronun merdivenlerini çıkarken, kalbi küt küt, bir kaç saniye sonra hayatının en önemli randevusuna varacağının resmidir...
Tık...




1 yorum: