26 Eylül 2010 Pazar

Bilerek kanalım birbirimize...



Heloise'ın Abelard'a ;

Bir zamanlar çocuk olduğun
ve bir gün ceset olacağın için seni seviyorum

sözünden sonra bunun arasında yaşadığımız  pişmanlıklara bir teselli veren aşağıdaki şiiri okuyunca da;  hayatı gözünde çok büyütmeden, olanlara çok dertlenmeden, gelecekten de çok çok şey beklemeden birbirimize ihtiyacımız olduğunu bilerek ve paylaşarak yaşanması gerektiğini düşünüyor insan...


OLAN OLUR


anın içinde mevcuttur ;


geçmiş
şimdi ve
gelecek...

öyleyse,


üzülme (suçun yoktu)


bekleme (neyse odur)


ve umma (olan olur)

zamanın çarkından ne minnet
ne medet
ne de bir himmet...

karşı da durma ruhuma ve sözcüklerime
üfle ruhunun tılsımını içime...


konuşabilirdin yek başına da 
içindeki hayaletlerle....
ağzından çıkanı kulaği duymayan bir ses isteseydin eğer...



ama ihtiyacın olan

sadece bir nefes
sadece bir nefes...

-------------------------------
Şiir: Zühtü Erkan
Fotoğraf: Henri Cartier Bresson

8 Eylül 2010 Çarşamba

Seniye Hanım ve Julia Child...


Seniye hanım 1900'lerin başında Mehmet Esat  Bey'le , Julia  ise, 1946'da Paul Cushing Child ile evlendiklerinde yemek yapmaktan hiç anlamıyorlarmış...

Seniye Hanım, büyük ablası Azize Hanım'ın evlerine  gizlice gelip yemek yapmasıyla bir süre konuyu kendi adına geçiştirmiş, ancak ablasının İstanbul dışına taşınması ile yemeklerde de evdeki huzurda da değişiklikler baş göstermiş... eşini çok seven Mehmet Esat Bey, bir akşam elinde yukarıda gördüğünüz Fahriye Hanım'ın  Ev Kadını isimli kitabıyla gelip, kendisinin de bekar hayatında yemek pişirmeyi bu kitaptan öğrendiğini, eğer isterse beraber yemek yapmayı öğrenebileceklerini söyleyerek sorunu gayet zarif bir şekilde yoluna koymuş ve eminim karısını kendisine yeniden aşık etmişti..Böylece Seniye Hanım zaman içerisinde mutfak konusunda hatırı sayılır derecede  ustalaşmıştı.

36 yaşına kadar hiç yemek yapmamış Julia da başlangıçta yıllarını Fransa'da geçirmiş, iyi yemek ve şarap düşkünü kocasının karnını doyurabilmek için Le Cordon Blue'de kursa başlamış, Paul de onun bu hummalı serüvenini sevgisiyle desteklemiş ve ortaya mükemmel bir aşçı, yazar ve yıllarca süren yemek programları yapımcısı çıkmıştır.

Şimdi düşünüyorum da; Paul ve Mehmet Esat Bey karılarını bu kadar sevmeseler, onları gönül gözüyle görmemiş olsalardı acaba onlar da bu kadar başarılı olabilirler miydi? Hiç sanmıyorum... ortaya çıksa çıksa orta karar bir sonuç çıkardı... İşin mükemmel noktaya gelmesinde sevdikleri erkekler tarafından incelikle desteklenmelerinin payı çok büyük bence...

 Zaten tüm iyi sonuçların asıl bileşenleri de sevgi, güven ve sabır değil de nedir ki?

4 Eylül 2010 Cumartesi

Izdırap boşa...


Ne zaman sarsıcı bir şey yaşasam hemen ruhumu teskin etmek için dönerim mutlu anılarıma, sakin ve huzurlu geçen günlerime... sessiz bir ortamda düşlerini kurar, bırakırım kendimi ellerine, beni iyileştirmelerine... aslında hayatın kimi zamanlar yaşadığım duvara toslamak hissinden ibaret olmadığını hatırlatmak isterim kendi kendime... işte böyle bir zamanda : yalnız seyahatlerimi, hiç tanımadığım halde sıcak sohbetler edebildiğim insanları, pişirdiğim deneysel yemekleri, bir şeyler üretmeyi, öğrenmeyi, doğada suskun yürümelerimi, bazı adreslerin izini sürmeyi, oraya varmanın mutluluğunu ve beni çıkardığı düşsel yolculukları, oğlumun içimi titretecek ve kıvanç verecek kadar beni şaşırttığı anlarını düşünmek bana yeniden hatırlatır ki; üzülmek de hayatı ve insanları anlamanın  bir başka yolu... o yüzden fazla uzun sürmemeli yaşanan bu küskünlük, bu hayal kırıklığı... çünkü hayatta bizi mutlu edecek ve bizim mutluluk vereceğimiz o kadar çok durum var ki...