28 Temmuz 2010 Çarşamba

Noblet'leri sevmek...


Bu film (Mary and Max);  mesafelerle ölçtüğünüzde birbirine çok uzak, ama birbirlerini derin ve saf duygularla tamamlayan iki yalnız insanın öyküsü... 

Çamur birikintisi rengi gözleri ve alnındaki kaka rengi doğum lekesiyle 8 yaşındaki yalnız Mary'nin en sevdiği şey Noblets çizgi filmidir - çünkü onlar kahverengi bir çaydanlıkta yaşarlar ve çok arkadaşları vardır.

Mary bu kahverengi doğum lekesine kafayı çok taktığı için gördüğü tüm kahverengi şeyleri bulup yalnız olmadığına kendini inandırmak ister. nobletler'in kahverengi çaydanlıkta yaşamaları onları sevmesi için çok geçerli bir sebeptir...

Dünya'nın öbür ucunda 44 yaşındaki yalnız Max Horrovitz'in de en sevdiği dizi Nobletlerdir...çünkü Max'e göre onlar sürekli birbirlerini destekleyen,elit ve düşüncelerini serbestçe paylaşabilen sosyal bir yapıda yaşarlar ve bir sürü arkadaşları vardır...

Max altı yaşındayken babası, annesiyle onu bir kampa bırakıp gitmiş, annesi de dayısının silahıyla kendini vurmuştur. Bu yüzden yeni bir durumla karşılaştığında Max strese girer, kırılgan varlığı tutarsız bir hal alır...

Max'de Asperger Sendromu vardır...Bu sendromun belirtileri ise;

Yüzlerdeki ifadeleri anlayamaması
Dünyayı çok karmaşık ve düzensiz bulması
El yazısının kötü olması
Hantal ve endişeli olması
Duygularını ifade etmekte zorlanması

Bu yüzden de Max Nobletler'in sürdürdükleri bu sosyal yapıyı çok beğenir...bi de çok arkadaşları vardır... en sevdiği de Gururlu Noblet'tir...çünkü herkes onunla arkadaş olmak ister...




Benim bayıldığım bölümler ise;

Obez olan Max'in terapiye  cevap verememesi ve Mary'den yardım istediğinde bu sevimli kızın;

_Bence haftanın günlerinin baş harfleri hangisi ise o harfle başlayan yiyecekleri yemeyi deneyebilirsin...mesela pazartesi pastırma, pilav,pırasa, pan cake...salı sucuk, soğan, süt gibi...

- max'in diş perisi gibi keşke yağ perisi de olsa ve geceleri gelip yağlarımızı çekip gitse hayali...
- takıntılı max'in bazı kelimeler türetmesi;

ezilmiş sebzelere  SEBZİLEN ,
karın çamurlaşmış hali KAMUR gibi...

Mary'nin sevişmeye seksilik yapmak veya altta kalanın canı çıksın oyunu demesi, hafiştelerin (fahişe) kuluçkaladığı yumurtalardan ateistlerin çıktığını düşünmesi...

Haa bi de bu tatlı Mary'nin Max'e en sevdiği yiyecekleri yazarken; ''hemen arkasından çikolata gelmesi şartıyla tatlandırılmış, ve yoğunlaştırılmış süt'' diye yazması bana çok çok sevimli geldi...

Aslında daha bir sürü detay var beni heyecanlandırıp, gözlerimi yaşartan...ama seyredip sizin keşfetmenizi isterim...

Benim gönlümden geçense; yanlarında olmak Mary ve Max gibilerin...

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Geriye kalan...




Gri ve ıslak bir istanbul sabahı...ve fakat nasıl da umut ve sevinç dolu...


yağmurun sesi , kahve kokusunun tadı ve birlikte olmanın yalın hazzı...




gece boğaz'ın seyri...balkonda içilen çay ve kitaplar ve daha çok da denize bakıp bakıp kurulan hayaller ve bir yandan da dinlenen  bu güzel şarkı...



Kapalıçarşı- Şark'ta  yorgunluk kahvesi ve Abdulla'dan mutlu olucağı düşünülerek alınan küçük bir hediye...


 

bir de bunlar,,,


geriye  kalanlarsa;




Mutluluk
Dostluk
Yaşama sevinci
Elde kalan hediyeler

Hayat...



21 Temmuz 2010 Çarşamba

Hafifim...Hafifsin...Hafif...


Şu an tam da bu havadayım...Sartorialist'ten yürüttüğüm yukarıdaki fotoğrafa takılı kaldım uzun uzun...Her şey nasıl da hafiflemiş...tiril tiril ipek bir gömlek...şöyle teni şımartan dokunuşları  ve gizli ayrıntıları olan...ayakta babetler...istediğin kadar yürü, istediğin yere git..sadece kendin için yani...kimseye bişeyleri gösterme yükünü taşımadan...rahat ama çok fit gösteren bir pantolon, hoş  bir güneş gözlüğü...bu sıcaklarda hiiiç bunaltmayacak rahat bir saç kesimi...ve asıl önemlisi de bu şahane sarı bisiklet...keşfetmenin taze mutluluğuna aracılık eden..insan bu kıza bakınca hayatta her koşulda hafifleten bir duruşu olduğunu düşünüyor...